Büyük Selçuklu hakimiyetinin Anadolu'ya kayması ile Harput'un Türk yurdu
olmasında en önemli savaşın Malazgirt Meydan Muharebesi olduğuna şüphe
yoktur Nitekim Harput ve çevresi 26 Ağustos 1071 Malazgirt
muharebesinden sonra Türklerin eline geçmiş olup yörede Büyük Selçuklu
Devletine bfağlı olarak Çubuk beyin idaresinde, Çubukoğulları Beyliği
kurulmuştur (1085). Harput'un Türkler tarafından alınmasına kadar sadece
müstahkem bir kale hüviyetinde kalan bu yer Türklerle beraber büyüyen
bir şehir haline gelmiştir.
Çubukoğulları Beyliğinin ömrü uzun sürmemiş 1110 yılında Artuklu Belek
B. Behram Harput ve yöresini ele geçirerek Artukoğulları dönemini
başlatmıştır. Belek Gazi, Haçlı seferlerine karşı büyük mücadeleler
vermiştir. Belek Gazinin 1124 yılında ölümünden sonra Harput, Hısnıkeyfa
Artuklu hükümdarı Davud'un eline geçmiştir. Bir müddet sonra Davud'un
kardeşi İmadeddin Ebu Bekir tarafından Harput'ta Harput Artukluları diye
bilinen bağımsız bir beylik kurulmuştur. Ondan sonra gelen Hızır ve
Nureddin Artuk Bey, Eyyubilere tabi olmuşlardır. Artuklu hakimiyeti 1234
yılına kadar sürmüştür. Artuklu hükümdarlarından, Fahreddin Karaaslan'ın
Harput tarihinde unutulmaz yeri ve eserleri vardır. Nitekim Fahreddin
Karaaslan 1148-1174 yılları arasında Harput'ta hüküm sürmüş ve burada
bulunan ulu camiyi yaptırmıştır.
Geçici bir süre Harizm sultanı tarafından zaptedilen Harput, 1230
yılında Moğolların eline geçmiştir. 1234 yılında Artuk hanedanına,
Alaaddin Keykubad I. tarafından son verilmiş, 1234 yılından itibaren
Türkiye Selçuklu Devleti'nin hakimiyeti altına girmiştir. Türkiye
Selçukluları devrinde Harput, bir subaşı tarafından idare edilmiş, bu
devirde "Arap Baba" Türbe ve Mescidi hariç önemli bir eser günümüze
kadar gelmemiştir. Kösedağ savaşından bir süre sonra da İlhanlılar
tarafından zaptedilmiştir.
14.yüzyıl ortalarında bir süre Harput, Eratnalılar ile Dulkadiroğluları
arasında mücadele konusu olmuştur. 1366 yılında Dulkadirli Halil Bey
tarafından şehir ele geçirilmiştir. Dulkadirli, Kadı Burhaneddin,
Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletleri arasında sık sık el değiştirdikten
sonra şehir, 1465 yılında Akkoyunlu Uzun Hasan tarafından zaptedilmiş ve
kırk yıl kadar Akkoyunlular'ın idaresinde kalmıştır. Bu dönemden
günümüze kadar gelen en önemli eser olarak Sare (Saray) Hatun camiidir.
1507 yılında Safevilerin eline geçen Harput, 1515 yılında Çaldıran
zaferinden sonra Osmanlı hakimiyetine girdi (1516). Arkasından şehir,
aynı adla kurularak Diyarbekir eyaletine bağlanan sancak merkezi ve
sancağın ilk tahriri 1518 Eylülünde tamamlandı. Bu tahrire göre Harput
on üç mahalleden meydana geliyordu ve bunların dokuzunda Müslüman,
dördünde gayri Müslim halk oturuyordu. 1523'te Müslümanların mahalle
sayısı on dörde çıkarken gayri Müslimlerin değişmedi.1566'da biri hariç
1523'teki mahalleler aynı kaldı. Şehrin girişinden başlayarak kalenin
önüne kadar inen caddenin iki yanında yer alan Müslüman mahallelerinden
en kalabalık olanları 1523-1566 tahrirlerine göre Molla Seyyd Ahmed,
Cami-i Kebir, Arslaniye Mescidi ve Müderris Mescidi idi. Nispeten yoğun
bir yerleşmenin görüldüğü gayri Müslim mahallelerinin en kalabalıkları
ise şehrin Elazığ'a bakan batı tarafındaki Gürcü Bey ile doğu
yamaçlarındaki Norsis mahalleleriydi. Şehrin 1518'de, 6.000 olan nüfusu
giderek artmış ve bu rakam 1523'te 8.300'ü, 1566'da 13.400'ü geçmişti.
1516-1566 yıllarında toplam nüfusun %54-62'sini Müslümanlar, %38-46'sını
gayri Müslimler teşkil etmekteydi. Harput'un nüfusu 17. Yüzyıla kadar
sürekli arttığı görüldü. Bu asırda Celali isyanları sırasında tahribata
uğraması, mesela 1605'te Tavil Mehmed'in kendisini burada kuşatan
Karakaş Ahmed Paşanın kuvvetlerine karşı koruyabilmek için bir kısım
evleri yıktırıp taş ve kerestelerini harap haldeki surların tamirinde
kullanması ve ağırlaşan vergiler gibi sebepler yüzünden nüfus, azalmaya
başladı. 17.yüzyılın başlarında buraya uğrayan Polonyalı Simeon şehirde
sadece 100 hane kadar Ermeni olduğunu kaydeder. Yine bu yüzyılın
ortalarına ait bir avarız tahrir defterine göre şehirde nüfusun 4-5000
dolayına düştüğü anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi ise hisar içinde 1000
kadar toprak örtülü ev ile eski bir caminin bulunduğunu ve dış surların
harap durumda olduğunu belirtmektedir. XIX. Yüzyılda şehrin önemi biraz
daha arttı ve nüfusu fazlalaştı; burayı ziyaret eden batılı seyyahlar
yüzyılın ikinci yarısında nüfusun 25.000'i aştığını belirtirler. V.
Cuinet, XIX. Yüzyılın sonlarına doğru Harput'ta 12.600 Müslüman, 4850
Gregoryen, 1845 Protestan, 252 Katolik ve 453 Ortodoks'un yaşadığını:
Şemseddin Sami ise 2670 ev, 843 dükkan, on cami, on medrese, sekiz
kütüphane, sekiz kilise, on iki han ve doksan hamamın olduğunu kaydeder.
Osmanlı hakimiyeti döneminde Harput, Basra ve Bağdat'tan Diyarbekir'e
gelip Malatya ve Sivas istikametinde devam eden ticaret yolunun üzerinde
bulunuyordu. Bu yol aynı zamanda askeri amaçlarla da kullanılıyor,
ayrıca bir yol da Bingöl ve Muş üzerinden Van'a ulaşıyordu. Bu kervan
yolları Harput için önemli gelir kaynağı durumundaydı. 16. ve 17.
Yüzyıllarda gelip geçen ticaret mallarından alınan vergiler mühim bir
meblağ teşkil ediyordu. Harput aynı zamanda çevresinin sanayi merkezi
durumunda idi. Dericilik, demircilik ve bakırcılık çok gelişmişti.
Sadece çeşitli kumaşların renklendirilip desen verildiği boyahanenin
geliri 1518'de 44.000, 1523'te 62.000, 1566'da 122.000 akçe idi.
17.yüzyıl ortalarında Evliya Çelebi Harput'ta 600'den fazla dükkan
bulunduğunu kaydetmektedir.
Yerleşmeye elverişli olmayışı, tabiat şartlarının zorluğu, iaşe
teminindeki güçlük Harput'un daha fazla gelişmesini önlemiştir. 1834'de
doğu eyaletlerini ıslah etmek üzere görevlendirilen Reşid Mehmed Paşa
Ovada yer alan Agavat Mezrası'nı merkez haline getirince, daha sonra
teşkil edilen Mamuretülaziz (Elazığ) vilayetinin merkezi, Harput'tan
buraya taşınmış aynı yıl hastane, kışla ve cephane binaları yapılmış
vilayet merkezi, Harput'tan buraya nakledilmiştir. Bu nakilde, Harput'un
stratejik açıdan önemini kaybetmesi önemli rol oynamıştır.
19.yüzyılın ikinci yarısında ve 20.yüzyılın başlarında Ermeniler
arasında Protestanlığı yaymaya çalışan Amerikan Misyonerleri buraya
yerleşmişler ve 1876'da bir de kolej açmışlardır. I. Dünya Savaşı
sırasında şehrin ermeni nüfusu başka yerlere nakledilirken Müslümanların
bir çoğu aşağıdaki Mamuretulaziz'e göçmüş, böylece Harput bir harabe
şehir haline dönüşmüştür.
Sultan Abdulaziz'in tahta çıkışının 5.yılında Hacı Ahmed İzzet Paşa
devrinde buraya tayin edilen, Vali İsmail Paşanın teklifi ile 1867
yılında "Mamurat al-aziz" adı verilmiştir. Fakat telaffuzu güç
olduğundan halk arasında kısaca "Elaziz" olarak söylene gelmiştir.